Ana içeriğe atla

The Big Nine - How the Tech Titans & Their Thinking Machines Could Warp Humanity / Dokuz Dünya Devi - Teknoloji Devleri ve Onların Düşünen Makineleri İnsanlığı Nasıl Tahrip Edebilir? -- Amy Webb, Book Review EN & TR

  Hello! After a very long break, I’m back with a New York Times Bestseller book. I bought this book more than two years ago, but I’ve just finished reading it. I’m sure you also have books you bought years ago that you still haven’t read. As I write these lines, I can’t help but glance at the other books that share the same fate... Honestly, when I bought this book, the AI craze wasn’t as much of a hot topic, at least not in Turkey. I believe this awareness became more pronounced with the advent of ChatGPT in our country. Without further ado, I’ll get into the main topic where I’ll quote parts of the book, try to explain what I understood, and share my thoughts. First of all, I find the writing of such a book beneficial for humanity. Discussing the potential impacts of AI on our lives before they directly affect us might prevent some negative scenarios. The author dedicates a significant portion of the book to these scenarios. The book is written about nine tech giants on a global...

Fatihler, Korsanlar, Tüccarlar ( İspanyol Gümüşünün Destanı ) - Carlo M. Cipolla


Merhaba!

Game of Thrones over dose'undan sonra yeni bir kitap ile karşınızdayım. Paralelde 2. kitabın 2.yarısındayım bu arada. Çapraz okuma yaparak araya bir tarih kitabı sıkıştırdım. Tabii bunun sebebi severek takip ettiğim Emrah Safa Gürkan sayesinde oldu. Omnibus adlı Youtube kanalında bir videosunda tavsiye ettiği kitaplar ve yazarlar videosunda denk geldim. Carlo M. Cipolla'dan bu videoda bahsetmişti. Tavsiyesine istinaden yazarın şimdilik 4 kitabını aldım ve ilkini az önce bitirdim. Tek seferde okunacak, çok yormayan tatlı bir kitap. Basitce kitap İspanyollar tarafından Amerika'nın keşfi ve sonrasında oradaki zenginliklerin İspanya'ya getirilmesi ile kendiliğinden ortaya çıkan gümüşün (real) ve uluslararası ticaretin hikayesinden bahsediyor diyebiliriz. 

Kitabın ilk yarısında İspanya'nın Amerika kıtasından elde ettiği zenginlikleri okuyoruz aslında. Bu dönemde çok zenginleştiğini hissedebiliyoruz. Fakat sonrasında bu zenginliklerin sanki avucunun içinde kayarcasına Dünyaya dağılışını okuyoruz. Okurken bir noktada sanki bu zenginlikler İspanya'dan çok Dünya geneline yaramış gibi hissettim. Fakat İspanya için en kritik noktası anladığım kadarıyla Amerika kıtasından elde ettiği zenginlikler ile kısa vadede savaş borçlarının büyük bir kısmına ödenek sağlaması olmuş.

Neyse sadede gelelim..

İspanyolların sömürgecilik ganimetleri keşfettiği topraklardaki ele geçirdiği altınlar, hırsızlıklar ve yağmalar yoluyla ellerine geçen mallardan oluşuyordu. Bu topraklarda ne var ne yok yağma ve talan edilir daha sonra yapacak bir şey kalmazmış. İspanyollar bir döneme kadar bu topraklarda düzenli bir zenginlik aslında elde edememiş. Fakat şans eseri keşfettikleri gümüş madenleriyle bu durum değişiyor.  Yazara göre İspanya, 1536 ila 1566 yılları arasında bir çok büyük şans yakalamış. İspanya'nın bu topraklarda olağanüstü büyümesine olanak sağlayan olaylar sırasıyla ;

1- Hernan Cortes'in öncülüğünde Meksika'nın işgali

2- Francisco Pizarro'nun girişimi ile İnka İmparatorluğunun yıkılması.

İspanyollar burada çok düşük sayıda askere sahip olmalarına karşın çok ciddi zaferler kazanıyorlar. Bunun en büyük sebeplerinden biri de yerlilerin Avrupa'dan gelen mikroplara karşı bağışıklarının olmaması ve bu hastalıklardan dolayı ölmeleri. İnsan ister istemez eğer Avrupalılar, oradaki mikroplara karşı bağışıklıkları olmasa Dünya nasıl bir yer olurdu düşünmeden edemiyor.. Bu satırları okumanın en güzel yanlarından bir tanesi ise İtalyan bir yazarın Avrupalıların o topraklarda yerlilere karşı davranışlarını ve yaptıklarını çok net bir şekilde ifade etmesi. Günümüzde hala soykırımlar ile Dünya'yı suçlayanlar kendi tarihlerini çok güzel görmezden geliyorlar... Neyse..

O dönemde keşfe giden askerlerin başındaki kişiye "Konkistador" deniyor. Fatih anlamına gelen kelimenin İspanyolcası conquistador. Yazarın da ifadesine göre bu kişilerin tek motivasyonun altın olduğunu, altına ulaşmak için her türlü iğrençliği ve işkenceyi yerlilere yaptıklarını söylüyor. Özetle sömürgecilik faaliyetleri yağma ve hırsızlıklardan ibaretti. Eşkiyacı faaliyetler ile İspanyollar stabil bir gelir henüz bu topraklardan elde edememişti. Çok büyük zenginlikler elde edeceği madencilik faaliyetleri de tamamen şans ile olacaktı. Bu olay çoban kızın bir kaç lamayı otlatmak için götürdüğü çayırda tesadüfen bulduğu gümüş yatağı ile başlıyordu. Gümüş madeninin ilk bulunduğu toprak ise şu an Bolivya'da bulunan Potosi'ymiş.

İlk gümüş madeninin bulunmasının ardından İspanyollar arayışlarına devam etmişler. Potosi'deki yatağın keşfi tamamen raslantı eseri gerçekleşirken, Zacatescas'ta yeni ve zengin gümüş yataklarının bulunması, onlarca yıl süren inceleme ve arama çalışmalarının sonucudur. Fakat buradaki diğer sorun ise bulunan zengin gümüş madenlerini işleyecek kadar hammadde ve yakıt mevcut değildi. O dönemdeki şartlar ile o gümüş madenlerinden gümüş çıkarmak çok kolay olmuyordu. O dönem çok şanslı olan İspanyollar için Avrupa'da farklı bir gelişme meydana geliyordu. Venedik'te Vannoccio Biringuccio'nun Piroteknik adlı bilimsel incelemesi yayımlanmış. İtalyan tekniksyen cıva kullanarak madenden metali ayrıştırmanın yeni ve en uzun süre en etkili olacak yöntemi geniş ayrıntıları ile açıklamış.  Bu yöntemin öğrenilmesinden sonra çok ciddi miktarlarda civa, Avrupa'dan Amerika'ya madencilik çalışmalarında kullanılmak üzere götürülmüş. İlerleyen dönemlerde ise civanın yetersiz oluşu ise bu yöntemin de uygulanamamasına sebep olmuş. Civanın yetersiz olduğu durumlarda ise eski yöntem ile devam etmek zorunda kalmışlar. Yine bu dönemde orada yaşayan yerli İspanyolların ilgisini çekecek bir yerden bahsetmiş. Bahsettiği bu yerde civa çıkarmak mümkünmüş fakat yerliler, civanın insan vücuduna verdiği zarardan dolayı daha önce çıkarmamışlar. Yazar ise bu satırları şu şekilde ifade etmiş ;

"Fakat İspanyolların böyle bir endişeleri yoktu, üstelik madende İspanyollar değil, yine yerliler çalışacaktı..."

Beni şaşırtan bir diğer bilgi ise İspanyollar keşfedilen bölgelere gönderdiği insanlar konusunda çok katıymış. İspanyol yönetimi sömürgelerine yabancıların yerleşmesine kesinlikle karşı çıkmış. İspanyol İmparatorluğunda yaşayan, ama babaları veya dedeleri Kastilya, Leon ve Navarra doğumlu olmayanlar bile yabancı kabul ediliyormuş. Bir süre sonra ise Katolik olan ve 10 yıldan beri İspanya'da yaşayanlar ise bu hakkın tanınmasıyla bu kural biraz gevşetilmiş. Sömürge topraklarına en fazla yerleşenler ise Cenovalılar olmuş.  İspanya bu dönemde keşfedilen topraklar üretimin yapılmasına çok sert bir şekilde karşı çıkmış bunun sebebi ise o ihtiyaç duyulan ürünlerin İspanya'dan ihraç edilmesine devam etmek istemesi sebep olmuş. Buna ek olarak ise kitap ticareti ve insanların yer değiştirmeleri üzerinde de ciddi kurallar varmış. Bunun sebebi ise din alanındaki katılığı ve fanatizmin sonucuymuş. İspanya İmparatorluğu keşfedilen topraklar arasında yapılan ticaret ve işin daha iyi takip edilebilmesi için giriş ve çıkışların tek bir limandan olmasına karar vermiş. Zorunlu kıldığı liman ise Sevilla şehrinde bulunuyormuş. Sevilla o zamandan itibaren "Puerta y puerto de las Indias" ( Amerika'nın kapısı ve Limanı ) ünvanını almış. 1717'ye kadar bu böyle kalmış. O tarihten sonra ise bu görevi Cadiz şehri üstlenmiş.

Bir diğer şaşırtıcı bilgi ise keşfedilen topraklara giden gemilerde askerlerden, kaptanlara gemideki herkes o topraklarda satmak için yanlarında ürün taşıyormuş. O dönemki gümüş ve altın ticaretinin ne kadar büyük olduğu rakamlarla açıklanıyor fakat bu kısımda çok sıkmak istemiyorum açıkcası. Örnek olarak sadece 1503-1660 yılları arasında 16.887 ton gümüş İspanya'ya getirilmiş. Kaynaklara göre o dönemde ciddi derecede kaçakçılık yayılmış. Bu demek oluyor ki aslında çok daha fazla gümüş ve altın ticareti olmuş fakat resmi kaynaklara yansıyan miktar bu kadarmış. 1568'de İspanya'ya gelen 45 geminin resmi kayıtlara göre getirdiği malların değeri 4500 duka değerinde olduğu belirtilmiş fakat gemi boşaltıldıktan sonra 8000 duka değerinde olduğu ortaya çıkmış. Bu durumun en büyük sebeplerinin gümrüklerde çalışan memurların bunlara göz yummasından dolayı ortaya çıktığı belirtiliyor. Beni en çok şaşırtan bir olay ise ölen bir keşişin serveti. Öldükten sonra arkasında 414.700 real altın, 62 külçe altın bırakmış. Fakat bütün bu servetin yasa dışı yollardan kazanıldığı öğrenildikten sonra krallık hepsine el koymuş. Devir de değişse yüz yıllar da geçse insanoğlunun aslında hep aynı olduğu bu satırlarda daha iyi anlaşılıyor bence.

Kitabın orta bölümlerinde ise 8'lik real para biriminin ortaya çıkışı anlatılıyor. Açıkcası bu kısımların çok önemli olmadığını düşünüyordum kendimce fakat sayfalar ilerledikçe aslında öyle olmadığını gördüm. 15. yüzyıl Avrupasında hala tam olarak bir "para" mevcut değildi. Güney Amerika'daki yerliler takas yöntemini kullanmaya devam ederken Avrupa'da ise ticaretin bedeli kadar gümüş veya altın kesilerek ödemeler yapılıyormuş. İtalya ve Almanya'da çeşitli reformlar ile ilk paranın yolu açılmış, yöntem aslında belirlenmişti. O dönemde ise çok ciddi miktarda gümüş ve altın rezervi olan İspanya ise tabii ki bu dönemde en ciddi rollerden birine sahip olacaktı. 11 Mayıs 1535 tarihinde İmparator ve Kraliçe Mexico kentinde bir darphane kurulma emrini vermişti. Burada real denilen paralar basılmaya başlanacaktı. 1 real yaklaşık 3.4 gram, 8'lik real ise 27 ila 27.5 gram arasında geliyormuş. Her ne kadar madeni para görevi görmesi beklenirken realde de sorunlar mevcuttu. Çünkü hiçbir zaman kusursuz orana sahip değildi ve ağırlığı sürekli değişmekteydi. Bütün bunlara rağmen bazı kaynaklara göre "Para tarihinin en önemli olaylarından biri, 8'lik reallerin ortaya çıkışıdır" deniliyor. Kusurlu olmasına rağmen bu kadar çok popüler olmasının en büyük sebeplerinde birinin hacim olarak çok fazla olması. İspanya keşfedilen topraklardan getirdiği bu madenler ve paralar ile borçlarını ödüyordu. Böylece bir çok ülkede ve pazarda dolaşmasına imkan sağlanıyordu. Darphane görevlilerinden dolayı bir dönem 8'lik reallerin sahtesi ortaya çıkmasından dolayı Milano hukümeti bu paranın ülkeye sokulmasını yasaklamıştı. İspanyol hukümetinin de dahil olması ile bu sahte paralar daha sonra piyasadan kaldırılmış. Bu paralar Peru'da basılmış, paranın basılmasında yardım edenler ise ölüme mahkum edilmiş o dönem. Realin bu çalkantılı süreci ise bir kaynakta şöyle anlatılmış ; 

"Sekizlik İspanya realleri nitelikleri ve ağırlıkları nedeniyle, basılmamış hamur halindeki gümüş gibi ağırlığına göre muamele görüyor ve alaşımlarına göre satılıyorlar..." Hindistan ve Çin'e yapılan ticaretler dolayısıyla İspanyol gümüşü Asya topraklarına kadar gitmiş orada da çok popüler olup ünlenmişti. Çinliler bir dönem sadece İspanyol gümüşü ile ödeme aldığı da belirtiliyor. Bu kadar soruna sahip olan 8'lik realler yeterli likiditenin olmadığı ortaçağda para piyasasının oluşmasına çok ciddi katkılar sağlamış. Çin topraklarında İspanya kralı artık "Gümüş Kral" olarak bile tanınmaya başlandığı kitapta belirtiliyor. 

Özetlemek gerekirse coğrafi keşiflerin Dünya tarihinde bir çok sebebi olduğunu iyi kötü hepimiz biliyoruz. Fakat bu kitabı okuyana kadar paranın ortaya çıkmasında, ticarette artık madeni paraların kullanılmasına sebep olduğunu açıkçası ben bilmiyordum. Kitap yaklaşık 100 sayfa ve içerisinde bir çok harita ve madeni para görselleri mevcut. Tek seferde hızlı bir şekilde okunabilecek bir kitap. Amerika kıtasının keşfinin para piyasasında ve Dünya ticaretinde nelere ön ayak olduğunu öğrenmek isterseniz kesinlikle alın okuyun. Bu tarz tarihi kitaplarda yorumlarımdan ziyade kitap alıntılarına da yer verdiğim için yine uzun bir yazı oldu. Kısaca kitabı kesinlikle tavsiye ediyorum. ESG hocam tavsiyeniz için de teşekkür ederim :) . İyi okumalar. Hoşçakalın.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dunk and Egg - A Knights of the Seven Kingdoms - GRR Martin - Book Review

  R M Hello! This time, instead of writing about yet another New York Times Best Seller personal development book, I decided to switch things up a bit. To be honest, I was getting a bit tired of them anyway. Before reading this novel, I had read Vedat Milor's interview book published by Kronik Kitap, and prior to that, if I remember correctly, I was reading the book "Thinking, Fast and Slow" by a Nobel Prize-winning economist. Vedat Milor's Q&A formatted book was pleasant and easy to read, but I haven't written a review about it yet. Maybe my opinion will change; I'm not entirely sure. "Thinking, Fast and Slow" is an incredible book, about 500-600 pages long, predominantly written in an academic tone. I managed to read halfway through and discovered some surprising insights and analyses about how the human brain works for the first time. However, as I continued reading, it became increasingly difficult for me to understand, and I felt that it was...

The Big Nine - How the Tech Titans & Their Thinking Machines Could Warp Humanity / Dokuz Dünya Devi - Teknoloji Devleri ve Onların Düşünen Makineleri İnsanlığı Nasıl Tahrip Edebilir? -- Amy Webb, Book Review EN & TR

  Hello! After a very long break, I’m back with a New York Times Bestseller book. I bought this book more than two years ago, but I’ve just finished reading it. I’m sure you also have books you bought years ago that you still haven’t read. As I write these lines, I can’t help but glance at the other books that share the same fate... Honestly, when I bought this book, the AI craze wasn’t as much of a hot topic, at least not in Turkey. I believe this awareness became more pronounced with the advent of ChatGPT in our country. Without further ado, I’ll get into the main topic where I’ll quote parts of the book, try to explain what I understood, and share my thoughts. First of all, I find the writing of such a book beneficial for humanity. Discussing the potential impacts of AI on our lives before they directly affect us might prevent some negative scenarios. The author dedicates a significant portion of the book to these scenarios. The book is written about nine tech giants on a global...

Dunk and Egg - A Knights of the Seven Kingdoms - GRR Martin

           Merhaba! Alışılagelmişin dışında bu sefer New York Times Best Seller olan herhangi bir kişisel gelişim kitabı hakkında yazmıyorum. Açıkcası biraz bana da gına gelmişti zaten. Bu romanı okumadan önce araya Vedat Milor'un Kronik Kitap tarafından basılmış olan söyleşini okumuştum, onun öncesinde de yanlış hatırlamıyorsam Nobel ödüllü bir ekonomistin yazdığı "Hızlı ve Yavaş Düşünme" kitabını okuyordum. Vedat Milor'un soru cevap olarak yazılmış kitabı hoş ve okuması rahattı, fakat o kitap hakkında henüz bir yazı yazmadım. Belki fikrim değişir tam olarak bilmiyorum. Hızlı ve Yavaş Düşünme ise yaklaşık 500-600 sayfalık, ağırlıklı olarak akademik bir dilde yazılmış inanılmaz bir kitap. Yarısına kadar okuyabildim ve insan beyninin işleyişi hakkında ilk defa farkettiğim çok şaşırtıcı tespitleri ve analizleri vardı. Fakat okudukça anlaması benim için güçleşti ve genel okuyucuya hitap etmemeye başladığını hissettim. Çünkü kitabın geneli yazdığı makaleler, ya...